CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yurt dışı ziyaretleri kapsamında İsviçre'ye gitti. Sosyal Demokrat Partisi Kongresi’ne ana konuşmacı olarak katılan Özel, Türkiye gündemine ilişkin Almanca mesajlar verdi.

Özel'in konuşması şu şekilde:
"Bugün bu kürsüde, yoldaşlarıma hitap ediyor olmaktan son derece mutlu ve onurluyum. Ayrıca modern Türkiye'nin kuruluşunda büyük değeri olan Lozan Antlaşması'nın ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalandığı ülkede bulunuyor olmaktan memnuniyet duyuyorum. Sözlerime başlamadan önce, beni ana konuşmacı olarak buraya davet etme nezaketinde bulunan Sayın Cédric Wermuth'a ve kıymetli Eş Başkan Mattea Meyer'e teşekkürlerimi sunuyorum. Aynı zamanda, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanımız ve cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu'nun ve hukuksuz biçimde hapiste tutulan diğer belediye başkanlarımızın selamlarını iletmek istiyorum. Bu kongre vesilesiyle buradaki birlikteliğimizin dünyada yükselen otoriterliğe karşı enternasyonal dayanışmayı güçlendirmek adına çok anlamlı olduğunu düşünüyorum.
'CHP İKTİDARI İŞBAŞINA GELECEK'
Değerli yoldaşlar, lideri olduğum parti, modern Türkiye'nin kurucusu ve en köklü partisi. Genel Başkan seçildiğim ilk günlerden itibaren, partimi temsilen, Avrupa'daki ve dünyanın farklı yerlerindeki yoldaşlarımızla görüşüyorum. Yaptığım siyasi temaslarda, demokrasi ve güvenlik konularında artan kaygılara tanıklık ediyorum. Sahip olduğu jeostratejik önemin yanı sıra, derinleşen güvenlik ve demokrasi kriziyle beraber, Türkiye'ye olan ilgi artıyor. Artan bu ilgiyle beraber Avrupa'dan Türkiye'ye bakanlar, iki manzarayla karşılaşıyor. Bir yanda iktidar partisinin ana muhalefet partisine, daha önemlisi geleceğin iktidarına darbe yaptığı, demokrasi kriziyle karşı karşıya olan bir Türkiye var. Diğer yanda ise askeri anlamda muazzam bir güvenlik kapasitesi ve savunma sanayisine sahip olan bir Türkiye var. Dolayısıyla da Avrupa'nın yeni güvenlik mimarisi inşa edilirken bu mimarinin dışında düşünülmesi mümkün olmayan bir Türkiye var. Bu iki manzara, Avrupalı dostlarımızın kafasında kaçınılmaz olarak son derece önemli bir soruyu tetikliyor: Demokrasi mi, güvenlik mi? Bu ikiliği esas alarak bir yol haritası çıkarmaya çalışanlar şunu unutuyor: Türkiye'de, muazzam bir halk desteği ve kararlılığıyla ilk seçimlerde 'hem güvenlik, hem demokrasi’ diyen bir iktidar; CHP iktidarı iş başına gelecektir.

'DAYANIŞIRSAK DÜNYADA OTORİTERLİK YIKILACAK'
Değerli yoldaşlar, biz ilk seçimlerde Türkiye'de CHP’nin iktidar olacağını biliyoruz. Tüm kamuoyu araştırmalarında birinci parti olarak çıkmamız iddiamızı doğruluyor. Dahası, her hafta ülkemizin farklı şehirlerinde ve İstanbul'un farklı ilçelerinde olmak üzere büyük mitingler yapıyoruz. Bu mitinglerde halkımızın demokrasiye olan inancını ve bağlılığını çok net şekilde görüyoruz. Biz, demokrasinin yalnızca bir ülkenin değil, tüm dünyanın temel meselesi olduğunu bilerek siyaset yapıyoruz. Her fırsatta demokrasi için küresel dayanışmanın önemine vurgu yapıyoruz. Dayanışırsak tüm dünyada otoriterliğin yıkılacağını, dağılırsak tüm dünyada otoriterliğin galip geleceğini de biliyoruz. Bu gerçeği otoriterler de çok iyi bildiği için birbirlerini destekliyor ve birbirleriyle ittifak halinde hareket ediyorlar. Güvenlik söz konusu olduğunda, demokrasinin önemsiz olduğu fikrini, kabul ettirmeye çalışan da bizzat otoriterler ve onların arasındaki ittifaktır. Biz ise demokrasi, istikrar ve güvenliğin el ele olması gerektiği görüşündeyiz.

'TÜRKİYE'DE SOSYAL DEMOKRASİ GÜÇLENİYOR'
İç politikada istikrarsızlık yaratan esas etkenin otoriterlerin kutuplaştırma siyaseti olduğunu biliyoruz. Dış politikada kurumların ve diplomasinin yerini alan, şahsileştirilmiş dış politika anlayışının istikrarsızlık ve öngörülemezlik yarattığını da görüyoruz. İstikrarla güvenlik arasındaki yakın ilişkiyi de elbette tespit ediyoruz ancak demokrasi olmadan bu ikisinin de mümkün olamayacağını ısrarla dile getiriyoruz. Dünyanın pek çok yerinde ekonomik kriz ve göç sorunu, otoriter akımların ve sağ popülizmin yükselişine neden oluyor. Bu iki önemli sorun bir araya geldiğinde, sağ popülist akımlar toplumun tepkisini manipüle ediyor ve böylelikle güçleniyorlar. Türkiye'de ise CHP içeride otoriterliğe direnmekle kalmıyor, geniş bir demokratik ittifakla beraber hareket ediyor, büyütüyor. Partimiz, ekonomik krize ve diğer tüm sorunlara, sosyal devletin ve kapsayıcı kalkınmanın önemini vurgulayan bir ekonomi programıyla çözüm önerileri sunuyor. Otoriterliğe başka bir otoriterlik önerisiyle değil, kapsayıcı bir demokrasi anlayışıyla cevap veriyoruz. Türkiye'de dünyadaki eğilimin aksine, alternatif olarak sosyal demokrasi güçleniyor.
TÜRKİYE'Yİ AVRUPA'NIN DOĞAL PARÇASI OLARAK GÖRÜYORUZ'
Avrupa'da, Ukrayna savaşıyla birlikte büyük bir güvenlik endişesi yaşandığını gözlemliyoruz. Biz, başta Ukrayna ve Filistin olmak üzere tüm savaş ve çatışmaların sona ermesini kararlılıkla savunuyoruz. Avrupa ile Türkiye'nin güvenliğinin birbirine son derece bağlı olduğunu biliyoruz. Biz Türkiye'yi, Avrupa'nın doğal parçası olarak görüyoruz. AB'ye tam üyeliği savunuyoruz. Avrupa Güvenlik Mimarisi bağlamında bizler birer eşit ortağız. Türkiye'nin yalnızca bir güvenlik sağlayıcı olarak görülmesini asla kabul etmiyoruz. Biz yaşamsal meselelerin pazarlık konusu yapılmasına karşıyız. Dün mülteci pazarlıklarına nasıl karşı çıktıysak bugün de güvenlik ve demokrasinin pazarlık konusu yapılmasına karşı çıkıyoruz. Türkiye-Avrupa ilişkilerinin ilkeli şekilde yürütülmesi gerektiğini savunuyoruz. ‘Avrupa’ dendiğinde bizim aklımıza gelen, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi'dir. Avrupa Konseyi, bu kıta üzerindeki tüm devletleri içine alan bir iradeyi temsil ediyor. O irade hukuksuzluğa, otoriterliğe karşı güçlü şekilde ses çıkarmak için vardır. ‘Avrupa’ dendiğinde bizim anladığımız, AB’dir. Ve AB, evrensel demokratik ilkeleri sahiplendiği ölçüde anlamlı bir birliktir. Biz CHP olarak o evrensel demokratik ilkelere sonuna kadar sahip çıkıyoruz. Biz, ‘Avrupa' dendiği zaman, parçası olduğumuz bir coğrafyayı anlıyoruz. Avrupa’nın güvenliğinden bahsederken biz bizzat kendi güvenliğimizden, yani hepimizin güvenliğinden bahsediyoruz.
'KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA, YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ'
Değerli yoldaşlar, nerede otoriterlik yükseliyorsa onun karşısına demokrasi için omuz omuza mücadele edenlerin dikilmesi gerektiğini savunuyoruz. Korkuyu körükleyenlerin karşısında umudu, savaş isteyenlerin karşısında barışı, neoliberal vahşetin karşısında sosyal devleti; kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmayı, yoksulluğun karşısında sosyal adaleti savunmaya devam edeceğiz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz..."
Özgür Özel, konuşmasının sonunda Bertolt Brecht’in şiirinin sözlerini Türkçe olarak da kürsüden tekrarladıktan sonra, katılımcılar tarafından bir dakika boyunca ayakta alkışlandı. SP Eş Başkanı Mattea Julia Meyer, sahneye çıkarak Özel'i tebrik etti ve kendisine çikolata hediye etti.

Özel, kongredeki konuşmasının ardından İsviçre Federal Konseyi Üyesi ve İçişleri Bakanı Elisabeth Baume-Schneider ile görüştü.





















