MEYRALEM Haber Sitesi

Sayfa Adresi : https://www.meyralem.com/haber-detay/9120_egilmez-faiz-ve-kurla-oynayarak-bir-yere-varamayiz

GÜNDEM

Tümü

Eğilmez: Faiz ve kurla oynayarak bir yere varamayız

(1 Gün, 5 Saat önce) 66 İzlenme 0 Yorum
Ekonomist Mahfi Eğilmez, Türkiye'nin son 40 yılda faiz ve kurda farklı dönemler yaşadığını ancak ortak noktanın her zaman yüksek risk olduğunu belirtti. “Riskleri düşüremediğimiz sürece faiz ve kurla oynayarak bir yere varamayız” diyen Eğilmez, ölçüm tartışmalarına dikkat çekerek “Enflasyonu doğru ölçüyor muyuz?” sorusunu gündeme taşıdı. Gerçeklerle yüzleşmeden çözüme ulaşılamayacağını vurguladı.

Ekonomist Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin son 30-40 yıllık ekonomik döngüsünü özetleyen bir değerlendirmede bulundu. Eğilmez’e göre, yıllar içinde değişen yalnızca faiz ve kur düzeyleri değil; asıl değişmeyen, ülkenin risk üretmeye devam ediyor oluşu.

2020 yılında yaptığı bir sosyal medya paylaşımını hatırlatan Eğilmez, “Bir dönem yüksek faiz düşük kur vardı. Sonra düşük faiz yüksek kur dönemi geldi. Şimdi yüksek faiz yüksek kur var. Bütün bu dönemlerde riskler hep yüksekti. Riskleri düşüremediğimiz sürece faiz ve kurla oynayarak bir yere varamayız” ifadesini yeniden gündeme taşıdı.

AYNI DÖNGÜ, DEĞİŞMEYEN SONUÇLAR

Eğilmez, 2020’den bu yana ekonomik döngünün şekil değiştirse de özü itibarıyla aynı kaldığını belirtti. “Yüksek faiz yüksek kurdan düşük faiz yüksek kura, oradan da yüksek faiz düşük kura geçtik. Yani aslında değişen hiçbir şey yok. Aynı döngüyü tekrarlayıp duruyoruz” diyen Eğilmez, temel sorunun risk üretmeye devam edilmesi olduğuna dikkat çekti.

Kur ve faiz arasındaki ilişkinin ulusal paranın iç ve dış değerleriyle bağlantılı olduğunu vurgulayan Eğilmez, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Faizi enflasyonun, kuru da paranın dış değer kaybının yansıması olarak kabul edersek, iç ve dış değer kayıplarının eşitlenmesi gerektiğini de kabul etmiş oluruz. Her ikisini de belirleyen unsur ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik alanlarda karşılaştığı veya kendi başına yarattığı risklerin boyutudur.”

 

Normal koşullarda, risk yaratmayan bir ekonomide iç ve dış değer kayıplarının birbirine yakın olacağını belirten Eğilmez, bu durumda faizlerin ve kurların “ne yüksek ne de düşük olacağını, normal olacağını” söyledi. Ancak Türkiye’de koşulların normal olmadığını ve “ülkenin sürekli risk yaratan bir durumda olduğunu” ifade etti.

“VERİ GÜVENİ YOKSA ANALİZ DE MÜMKÜN DEĞİL”

Enflasyon verilerinin güvenilirliğine ilişkin tartışmalara da değinen Eğilmez, TÜİK ile ENAG arasında oluşan ciddi farka dikkat çekerek “Mayıs ayı itibarıyla ENAG, enflasyonu TÜİK’in açıkladığının iki katı olarak buluyor. Bunların hangisi doğru?”

sdg5sd5g5.jpg

TÜİK verilerinin esas alınması durumunda Merkez Bankası’nın faiz düşürmesi gerektiğini ifade eden Eğilmez, bu durumda kurun yükselmesinin ihracatçı için avantaj sağlayabileceğini, faizin düşmesinin de sanayici ve tüccarın maliyetlerini azaltabileceğini dile getirdi.

Buna karşın ENAG verilerinin esas alınması halinde ise “faizlerin zaten yeterince düşük olduğu, buna karşılık kurun daha fazla yükselmesi gerektiği” sonucuna ulaşıldığını belirten Eğilmez, bu durumun da farklı sorunlar yaratabileceğini vurguladı.

“ÖNCE DOĞRU ÖLÇMEMİZ GEREK”

Asıl sorunun enflasyonun doğru ölçülüp ölçülmediği olduğunu belirten Eğilmez, “Bu soruya vereceğimiz yanıt çok önemli” dedi. Gerçeklerle yüzleşilmeden çözüm üretilemeyeceğini ifade eden Eğilmez, bunu şu örnekle açıkladı:

“Boyuna göre 20 kilo fazlası olan ve sağlığı için doktorlar tarafından diyet ve yürüyüş yaparak kilo vermesi önerilen bir insan düşünün. Her sabah kalkıp tartılması ve ona göre diyetini ve sporunu ayarlaması gerektiği söylenmiş olan bu kişi tartıyı on kilo düşük ayarladığında sorun çözülmüş gibi görünür. Oysa gerçek öyle değildir, kişi yalnızca kendisini kandırmış olur.”

Eğilmez'in yazısı şu şekilde:

 

2020 yılında sosyal medyada bir paylaşım yapmışım: “Bir dönem yüksek faiz düşük kur vardı. Sonra düşük faiz yüksek kur dönemi geldi. Şimdi yüksek faiz yüksek kur var. Bütün bu dönemlerde riskler hep yüksekti. Riskleri düşüremediğimiz sürece faiz ve kurla oynayarak bir yere varamayız.”

Sanırım Türkiye’nin son 30 – 40 yılına ilişkin ekonomik durumunu bundan daha iyi özetleyecek bir yorum olamaz. 2020’den bu yana değişen tek şey yüksek faiz yüksek kurdan düşük faiz yüksek kura oradan da yüksek faiz düşük kura geçmiş olmamızdır. Yani aslında değişen hiçbir şey yok aynı döngüyü tekrarlayıp duruyoruz. Çünkü asıl değişmeyen şey risk yaratmaya devam ediyor olmamız.

Kur ve faiz arasındaki ilişki faizin ulusal paranın iç değerini, kurun ulusal paranın dış değerini belirlemesinden kaynaklanıyor. Faizi enflasyonun, kuru da paranın deş değer kaybının yansıması olarak kabul edersek iç ve dış değer kayıplarının eşitlenmesi gerektiğini de kabul etmiş oluruz. Her ikisini de belirleyen unsur ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik alanlarda karşılaştığı veya kendi başına yarattığı risklerin boyutudur. Eğer bir ülke büyük risklerle karşı karşıyaysa o zaman ulusal parasının iç değer kaybı da dış değer kaybı da yüksek olur. Normal koşullarda, risk yaratmayan ve mevcut riskleri düşürmeye çaba gösteren bir ekonomide ulusal paranın iç değer kaybı (enflasyon) ve dış değer kaybı birbirine yakındır. O nedenle de faizler de kurlar da ne yüksek ne de düşük olur, normal olur.

Bizde koşullar normal olmadığı, ülke sürekli risk yaratan bir durumda olduğu için bu dengeler şaşar. Bunlara ek olarak yapılan ölçümlemeler de tartışmalıdır. Böyle bir durumda kurun ya da faizin yüksek mi düşük mü olduğu tam olarak bilinemez. Mayıs ayı itibarıyla ENAG, enflasyonu, TÜİK’in açıkladığının iki katı olarak buluyor. Bunların hangisi doğru? İkisini bir arada faiz ve kuru da alarak karşılaştırmalı olarak bir tabloda gösterelim:

Bu duruma göre eğer TÜİK’in ölçtüğü (TÜFE) enflasyon hesabı doğruysa TCMB’nin faizi düşürerek mevduat faizinin ve kredi faizinin düşürülmesinin önünü açması gerekiyor. Faizler düşerse kur da yükselir. Çünkü yüksek faiz özellikle sıcak parayı yurda çekerek kurun baskılanmasına yol açıyor. Bu durum işimize gelebilir çünkü ihracatçı kurun düşük kalmasından çok şikâyetçi, sanayici ve tüccar da faizin yüksek olmasından ve maliyetlerini bozmasından şikâyetçi. Böylece bir taşla iki kuş birden vurulabilir. Buna karşılık ENAG’ın yaptığı (e-TÜFE) enflasyon hesabı doğruysa faizler yeterince düşük, kurun yükselmesini sağlamak gerekiyor. O da faizi düşürmeden pek olacak bir şey değil. Öte yandan kurun tahminlerden hızlı yükselmesi demek GSYH’nin ve dolayısıyla kişi başına gelirin hesaplandığı düzeyin altına gelmesi anlamına gelir ki bu da bizi düşündüğümüz üst sıralara gitmekten alıkoyar.

Bu aşamada sorulması gereken ilk soru şudur: Biz enflasyonu doğru ölçüyor ve doğru açıklıyor muyuz? Bu soruya vereceğimiz yanıt çok önemli.

Yalnızca ekonomi açısından değil her açıdan yapılması gereken en önemli şey gerçeği görmek ve paylaşmaktır. Bunu yapmadığımız anda sorunlara çözüm bulamayız, yukarıda yazdığım gibi kendimizi çözümsüzlük kısır döngüsünün içinde buluruz. Boyuna göre 20 kilo fazlası olan ve sağlığı için doktorlar tarafından diyet ve yürüyüş yaparak kilo vermesi önerilen bir insan düşünün. Her sabah kalkıp tartılması ve ona göre diyetini ve sporunu ayarlaması gerektiği söylenmiş olan bu kişi tartıyı on kilo düşük ayarladığında sorun çözülmüş gibi görünür. Oysa gerçek öyle değildir, kişi yalnızca kendisini kandırmış olur.

 


YORUMLAR

Yorum Yaz
Bu habere daha önce yorum yapan olmadı.
Şimdi ilk yorumu sen yaz.!
ARŞİV
GAZETE MANŞETLERİ
KARİKATÜR KÖŞESİ
ANKETLER
Aydın Büyükşehir Belediyesinin Çalışmalarından Memnun musunuz?
Bu ankete toplam 23 kişi katıldı.