Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, AK Parti’nin yeniden gündeme getirdiği “sivil Anayasa” çağrısına bu kez kapıyı tamamen kapatmadı. Geçmişte sert ifadelerle karşı çıktığı yeni Anayasa önerisine yönelik açıklamasında Özel, “Bu sefer çözüm üretecekseniz, bunu duymak isteriz” diyerek iktidara net sorular yöneltti. Gezi tutukluları ve siyasi tutsaklar için adım atılmadan yapılacak bir anayasa değişikliğinin samimi olmayacağını vurgulayan Özel, “Bu geçmişle, bu zihniyetle bırakın Anayasa yapmayı, menemen bile yapılamaz” sözleriyle dikkat çekti.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Silivri'de bulunan Marmara Cezaevi'nde İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Buğra Gökce ve Filiz Kahveci'nin nikah törenine katılıp İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu ziyaret ettikten sonra açıklama yaptı.
İPA Başkanı Buğra Gökce ve Filiz Kahveci'nin cezaevinde kıyılan nikahında şahitlik yapan Özel, nikah törenine ailelerin ve bazı siyasilerin katılmasına izin verilmediğini aktardı. Durumun AK Partili bir ismin devreye girmesiyle çözüldüğünü söyleyen Özel, "Süreçteki kızgınlığımıza rağmen buna vesile olan kişiyle, kişilere teşekkür ederiz ama bu düşman hukukunu uygulayan kirli ve kötü akla da en büyük tepkilerimizi göstermeye devam ediyoruz" diye konuştu.
Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Özünde çok hayırlı bir iş için geldik. Ama bu hayırlı işi düşman hukuku uygulanan arkadaşlarımızla beraber bu uğursuz mekanda yapmak zorunda kaldık. Onun için öncelikle şunu söyleyeyim. İçeride de evlenme cüzdanını takdim ederken Buğra ve Filiz'e bu töreni tekrarlayacağımızı, milyonların bugün kalbinin burada olduğunu ve çok kalabalık, çok neşeli bir törenle bunu tekrarlayacağımıza olan inancımızı vurgulayarak orada sözlerimi tamamlamıştım. Burada da bunu ifade edeyim.
Dün akşam 12'ye 10 kala aileden bir kişiye Genel Başkan'a da izin yok, milletvekillerine de yok. Sonrasında ziyaret yaparlar diye hepimizi çok üzen bir cevapla günü tamamlamıştık. Bugün sabah 7.30-8 itibariyle hangi akıl egemen olduysa, kim vesile olduysa bu kadarına da şükrediyoruz. Hiç olmazsa AK Parti'nin içinde bir vicdanlı ses gitmiş bir şey söylemiş. 'Ya aileye izin verelim. Nikah şahidi de Genel Başkan olsun' diye bugün sabah 9 itibariyle bildirildi.
Bu kısmına emeği olan kim varsa, her şeye rağmen, sürecin bütününe olan bütün kızgınlığımıza, tepkimize rağmen buna vesile olan kişiye, kişilere teşekkür ederiz. Hiç olmazsa bu analar, bu babalar, bu kardeşler hiç olmazsa işin bu kısmına tanık olabildiler. Bizler şahit olduk Ankara Milletvekilimiz Umut Akdağ'la birlikte.
Tabii fotoğraflar büyük bir hızlandırmayla cuma gününe çıkacakmış. Biz cezaevinin önünde Buğrasız bir fotoğraf çektirdik. Gelin hanımın elindeki aile cüzdanı Silivri Cezaevi'nde takdim edildi. O cüzdanı tutan eldeki mendildeki yaşlarda boğulsunlar inşallah.
'BİZİ TESLİM ALAMAZLAR'
Bize bu düşman hukukunu uygulayan akıl kimse. Bir kez daha aileye anlayış gösterilmesi için sabah devreye giren vicdana teşekkürler ama bu düşman hukukunu uygulayan bu kirli ve kötü akla da en büyük tepkilerimizi göstermeye devam ediyoruz. Bizi burada teslim alamazlar. Çünkü ahlaki üstünlük bizde kardeşim. Vicdani üstünlük bizde. Bu yüzden moral üstünlük bizde, psikolojik üstünlük bizde ve bugün akşam Esenler gibi Cumhuriyet Halk Partisi için zor bir meydanda, cumartesi günü Düzce gibi zor bir meydanda görün bakalım çoğunluk enerjisi kimdeymiş.
Kazanacaksanız psikolojik üstünlüğünüz olacak, ahlaki üstünlüğünüz olacak, arkanızda çoğunluk enerjisi olacak. 2002 yılında AKP bunu yakaladığı, uğradığı mağduriyeti çoğunluk enerjisine çevirerek başarmıştı.
'BU ZULÜM ENİNDE SONUNDA SON BULACAK'
Şu anda Ekrem İmamoğlu, biraz önce ziyaret ettim. 7 metrelik hücrede, yerin 7 kat üstünde büyük bir moralle duruyor. Onu içeride tutanlar sarayda oturuyorlar ama yerin 7 kat dibindeler, o psikoloji içindeler.
O yüzden fiziğin, bedenin hapis olması değil, vicdanın hapis olması, vicdanlarda hapse düşmek önemli. Biz vicdanlarda dışarıdayız. Fiziken istedikleri kadar içeride tutmaya kalksınlar. Elbette bu zulüm eninde sonunda son bulacak ve arkadaşlarımız içeri girdikleri gibi alınları açık, başları dik dışarıya çıkacaklar.
'KASAPOĞLU'NUN KENDİSİNE OLAN GÜVENİNE TANIKLIK ETTİM'
Bugün ben Kadriye Kasapoğlu'nu ziyaret ettim. Dün söylemiştim, '12 yaşındaki Çınar'ın gözyaşında boğulacaksınız' diye. Bugün Kadriye Hanım'ın gözyaşlarını ama kendisine olan güvenine tanıklık ettim. Kadriye Hanım şunu söylüyor, bütün Türkiye'ye söylüyoruz, 'O telefon bir suç aleti olsaydı ben de delili, suç aletini gizleme ve karartmak niyetinde olsaydım onu yıllar önce bilgi işleme verip de bunu santrala yönlendirin, alet de sizde olsun demek yerine denize atsaydım suç aletini, şimdi oğlumun yanındaydım' diyor.
Kadriye Hanım'ı ilk aldılar, bir sene önce satın aldığı arabanın 3 yıl önce İpsala'dan çıkmasını, "Rüşvet paralarını bulamıyoruz Türkiye'de. Sen bu arabayla yurt dışına mı kaçırdın?" dediler. Dedi ki: "Ben o arabayı Aralık ayında satın aldım. O dediğiniz bundan 2 sene önce, 3 sene önce, araba benim değildi." Satın aldığı günü, MASAK raporundaki para hareketliliğini ve dekontu gösterdi, şu aracın satın alma parası diye. 'Hay Allah' dediler. Yine de tutuklama talep ettiler. Vicdanlı bir hakim saldı, 'Bundan tutuklama mı olur?' diye. Bu sefer telefonu bahane edip getirip başka hakime düşürüp tutuklattılar. Suçu ne?
Suçu, Ekrem İmamoğlu'nun Beylikdüzü Belediye Başkanı iken kullandığı telefonu, 'Beylikdüzü'nden arayan olur, İBB başkanı oldu, havaya girdi, telefonunu değiştirmiş demesinler' diye telefonunu yönlendirmiş ve 'Bu telefonu alın, santrala yönlendirin, cihaz sizde dursun' diyen Kadriye Hanım.
Ekrem İmamoğlu'nun masumiyetine, Kadriye Hanım'ın masumiyetine, Koruma Müdürü Mustafa'nın masumiyetine, belediye başkanlarımızın masumiyetine, burada onlar yüzünden tutulan bürokrat arkadaşlarımızın, sırf bir suç örgütü varmış gibi göstermek için, masumiyetine hepimiz kefiliz. Bugün burada nasıl bu nikaha şahitlik ettiysem ben bu arkadaşların dürüstlüğüne, çalışkanlığına, namuslarına kefilim ve şahitlik ediyorum bir kez daha.
'ÇATIŞMALARI BIRAKIN İŞİMİZE, GÜCÜMÜZE BAKALIM'
"Savaş ilan ettiler bize, savaştayız dedim. Savaşta nasıl davranılıyorsa biz de öyle davranıyoruz. 50 yıllık çatışmaları bitirip süreç süreci başlatanlara sesleniyorum; bu çatışmayı bitirin işimize gücümüze bakalım, önümüze bakalım. Bize düşman hukuku uyguladıkça size savaş ilan edilmiş bir parti nasıl cevap verirse öyle cevap vermeye devam edeceğiz.
Dün 'dost bildiklerim' diye, bizimle dayanışma gösterenlere sitem ediyor. Bu olmasaydı iyi ilişkiler devam ederdi, biz de katkı sağlardık. Sen bozdun ilişkileri. Ben demedim mi ben Sosyalist Enternasyonal'de başkan yardımcısıyım, Türkiye'nin menfaatini savunurum dedim... Böyle bir muhalefet anlayışını 'Türkiye'ye şikâyet etme' diyor. Parti kapatma davasında heyet oluştur Avrupa'yı gezdir, bize darbe olunca 'susun'. Darbeden vazgeçeceksin öyle susacağız. Bütün dünyaya anlatacağım.
'BOMBOŞ DOSYA, TAMAMEN YALAN, YAZILAMAYAN İDDİANAME'
Demiyoruz ki; 'Bizi beraat ettirin', 'Bizi adil yargılayın, tutuksuz yargılayın' diyoruz. 'Tutuksuz yargılayın, TRT'den yargılayın. Bütün millet gerçek cevapları duysun' diyoruz. Niğde'den dinleyen Fitnat teyzenin ikna olmadığı bir yargılama sürecinde atın hapse, yatalım diyoruz. Trabzon'da en güvendiğin, Rize'de en güvendiğin AK Partilinin TRT'de, 'Ya bunda bir şey yok, buna tutuklama olmaz' diyeceği bir masumiyeti savunuyoruz biz. Aksini savunuyorsan yayınla, rezil olalım.
Bomboş dosya, tamamen yalan, yazılamayan iddianame. Bu kadar açık söylüyoruz. Hodri meydan! Hodri meydan! İddialar da cevaplar da TRT'den duyulsun. Eğer buna cesaretin yoksa benim Ekrem Başkan'a güvendiğim kadar sen savcına güvenmiyorsun demektir. Güvenme zaten çünkü 'Git bulacaksın' demişler. Kalmış burada patinaj yapıp duruyor. Bir şey bulamıyor, suça bulaşıyor, insanları suç işlemeye zorluyor. Yalancı şahitlik suçtur, buna zorlamak da suçtur."
'BU LAFLARI 2010’DA ÇOK DUYDUK'
Özel, Erdoğan’ın yeni Anayasa çağrısının sorulması üzerine, şöyle konuştu:
“‘Sivil Anayasa yapmak lazım, darbe Anayasası’ndan kurtulmak lazım’ lafını 2010’da çok duyduk. Arkasından devleti, askeri ile polisi ile yargısı ile FETÖ’ye teslim eden bir Anayasa çıktı ortaya. Bütün yüksek yargıyı ele geçirdiler. O süreçten Tayyip Bey de canını zor kurtardı. 2017 yılında ‘Sivil Anayasa. Asker Anayasası’ndan kurtulacağız’ diye geldiler, sekiz yıldır memlekette iyiye giden bir şey yok. Hatta ben duyduğumu hatırlıyorum. Yani bir metin yoktu. O metni Devlet Bey’in herhalde 100 maddelik Anayasa önerisini Sayın Erdoğan’la paylaştığı 2011 yılında bir çalışmaları vardı. Galiba yarı başkanlığa benzer, ‘Cumhurbaşkanı olsun, başbakanı olsun, bakanlar Meclis’ten seçilsin, yemin etsin ve denetlensin. Gensoru geri gelsin’ falan. Yani üç yıl sonra yapılan işin yanlış olduğuna MHP de dile getirip, hatta şimdi de MHP’nin cümle aralarından okuyorum ben onu; ‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tüm yönleriyle güçlendirilip kalıcılaştırılması için revizyon’ falan ama bir sürü rahatsızlık var. O günden bugüne bu vatandaşın bir yüzü gülmedi. Yani ne mahkemede adalet var, ne çarşı ve pazarda adalet var. Gelirde adalet yok, mutfakta adalet yok. Kan ağlıyor memleket. O zaman da böyle çıktı. Şimdi yine Cumhurbaşkanı veya AK Parti’nin sözcüleri, ‘Darbe Anayasası’ndan kurtulalım ve sivil bir Anayasa yapalım.’ Ya bir söylesenize ‘Bu sefer bundan ne murad ediyorsunuz?’, bir duyalım ya. Yani dön dolaş Anayasa. Geçen gün de söyledim bakın, çok net. Burada arkadaşlarımız içeride tutulacak, Gezi davasının bugün 12’nci yılı. 12 yıl geçmiş, sekiz yılını Kavala içeride geçirmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ‘Bırak’ diyor, bırakmıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi türbanlı öğrenciler için o dönemdeki… Bir kez daha söylüyorum. Ben o dönem başörtüsü yasağının karşısında pozisyon almış bir demokratım. Türbanlı öğrencilerin, başörtülü öğrencilerin sokulmaması için AİHM karar verince, bunlar başvurup AİHM’e sarılıyor, tanıyor. Bugün Kavala için karar veriyor, uygulamıyor. Can Atalay için Anayasa Mahkemesi’nin kapı gibi kararı var, uygulamıyor. İçeride yatan Tayfun Kahraman benim yerime yatıyor, Gökhan Günaydın yerine yatıyor. Biz oda başkanlığından gelen nisanlarız. Şehir Plancıları Başkanı gitmiş ve arayı bulmaya çalışmış. Çıkmış demiş ki ‘Ağaçlar kesilmeyecek. Topçu Kışlası yapılmayacak. AKM yıkılıp AVM yapılmayacak. Sayın Başbakanımız’ demiş. ‘Başbakan’ bile demiyor. ‘Başbakanımız’ demiş, ‘Bunları taahhüt etti. Mahkeme kararlarını bekleyecek. Aksi çıkarsa da referanduma gidecek. Gezi sakinlerinin Gezi’yi boşaltmalarını takdirlerine sunuyorum’ demiş. O günden sonra da çok makul bir büyük kitle evine dönmüş. Dönmeyip orada son üç gün polisle çatışanı, Tayfun’a mal ediyor. Ne alakası var?”
'BENİM YERİME DE İÇERİDE YATIYOR'
“Vallahi bizim yerimize yatıyor. O gün ben Manisa Eczacı Odası Başkanlığı yaptığım dönemde Manisa’daki her olayın içinde vardım. Bütün sivil toplum örgütleri. Sümerbank'ı sattılar, sattırmayan benim. Beyaz Fil’i yıkacaklardı, yıktırmayan biziz. Oda başkanın böyle bir sorumluluğu var. Benim yerime yatıyor içeride. Şimdi Ekrem Başkan böyle içeride. Geziciler böyle içeride. AİHM kararına uyma. Anayasa Mahkemesi kararına uyma. Anayasa’yı ayaklar altına al. Anayasa’ya aykırı şekilde; bir kişi siyasete girerse hakim ve savcı, geri dönemez. Bakan yardımcısı en siyasi makam. Sen diyorsun. Nasıl getirdin? Anayasa’da yazmıyormuş. O tarihte bakan yardımcılığı yoktu ki sen uydurdun sonradan. Şimdi bunlar olurken ‘Efendim 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulmalıyız, sivil Anayasa yapmalıyız.’ Emniyet kemerlerinizi bağlayın. Bir kere daha yere çakılacağız. Her bunu dediğinizde felaketle karşılaşıyoruz. O yüzden çok rica ediyorum. Yani hakikaten bugün sabah AK Parti’den makul bir adım geldi de Filiz Hanım’ın, annemin yüzü güldü. Bu makullerden bir şey duyayım yahu. Bu AK Parti ne demek istiyor bir anlayalım yani. Hangi yeni felaketi üreteceksiniz. Ya da bu sefer felaket değil bir çözüm üretecekseniz… Yani geçmiş pratiğinizden böyle bir şey beklememiz mümkün değil. Bir daha söylüyorum. Bunların hepsini yapanla Anayasa değil, menemen yapamayız. Bu kadar net söylüyorum. Ama bir mucize olacak mı? AK Parti’yi bir takvim dahilinde demokrasi zeminine çekecek misiniz? Gezi tutukluları salınacak, siyasi tutsaklar sanılacak. Mahkemelerde tutuksuz yargılamalar yapılacak. Bu savcı buradan gidecek filan. Var mı böyle bir yol haritanız? Varsa duyalım. Sivil Anayasa, sivil Anayasa. En sonunda yani Tayyip Bey’e bir daha hatırlatıyorum. Bakın 2010 yılında yaptığın ‘sivil Anayasa’ diye başlayıp, bizim karşı çıktığımız sürecin sonunda ‘Rabbim ve milletim affetsin, beni de kandırdılar’ dedin ama o sivil Anayasa diye başlattığın sürecin sonunda canını zor kurtardın ya. Şimdi de bizim canımızla uğraşıyorsunuz. Dünün mağduru, bugünün zalimi. Saraçhane’de mağdur olup hapse giden, bugün Saraçhane’den hapse başkan yolluyor. Tayyip Bey bir gün tutuklu yargılanmadı, bir gün. Bir gün evinden polisle alınmadı o dönemde. O en kötü gösterdiği dönem kendi yaptığından 10 kat vicdanlıydı, 10 kat.”